DÜNYAMA RENK KATANLAR

30 Haziran 2010 Çarşamba

BİR DİLEK TUTTUM















Dilek çiti.


Yeni Zelanda'nın Cardrona vadisinde tarla  sınırını belirtmek üzere çekilen çite bir turistin sütyen asmasıyla başladığı belirtilmektedir. 


Binlerce sütyen asıldığı düşünülürse kadınlar tarafından bu davranış biçiminin tutulduğu anlaşılmaktadır. 
























Resimler Zohles.de'den bir alıntıdır.









''On a picture are always two people involved: 
The photographer and the viewer.
A photograph is usually looked at only - rarely can you look inside it.
Twelve good photos in a year are a good yield.''

(Ansel Adams, 1902-1984)


Bir fotoğrafta her zaman iki kişi yer alır:
Fotoğrafçı ve izleyen.
Bir fotoğrafa genelde sadece bakılır -  nadiren içine bakarsınız.
Bir yılda on iki iyi fotoğraf iyi bir verimdir. 


demiş  Ansel Adams.


Ne kadar da doğru söylemiş.


<:))

28 Haziran 2010 Pazartesi

VAR MI DAHA ORGANİĞİ......



























































































































































































































































































































  























































































Yine bana daha önce gelen slayt şeklindeki mailler arasında idi. Artık benim bu saklama huyum yüzünden pc'im isyan etmek üzere. Slayt yükleyemediğime göre resimleri  yer aldı. Çok hoş tasarımlar.


İlgilenmek isterseniz  devamı  .......www.tcherevkoff.com'da


<:))

27 Haziran 2010 Pazar

AY DEDE














Ay tutulması 03.03.2007





















































































Afyon Türkiye



Ankara Türkiye



Ankara Türkiye



Arjantin



Piracicaba - Brezilya



Sao Paula- Brezilya



Finlandiya



Hollanda



İstanbul Türkiye


İsviçre



Kaş Türkiye



Meksika





























St Anton  Avusturya








Bu resimler bir mail ekinde slayt gösterisi olarak geldi.  Sözkonusu slayt suaykaraman@hotmail.com tarafından hazırlanmış. Slaytı  L.V.Beethoven'ın Ay Işığı Sonatı  ile de müziklendirmiş.


Bense ancak resimleri size sunabildim. Slaytı buraya ekleyip ekleyemeyeceğimi bilmiyorum. Eklenebiliyorsa da nasıl ekleneceğini bilmiyorum.


Resimler harika bana göre. Umarım sizde sevmişsinizdir.




Siz bunlara bakarken biz 3. ve son LYS sınavında olacağız ailecek.


Sınava girecek her çocuğa başarılar dilerim. 


Emeklerinin karşılığını almalarıysa en büyük temennim.


İyi Pazarlar.


<:))

26 Haziran 2010 Cumartesi

BİR ERKEK MANGAL YAPARSA......

Çok güzel tatlı tatlı rüzgar esen bir akşam; tam mangal havası var değil mi?

Ne dersiniz akşama bir mangal partisine? 

Hele ki  tam da mangal sezonu çoğunuz  yazlıklardaysanız süper olmaz mı?

eeeeeeeeeeeeeeee 

O halde ne duruyorsunuz karı-koca elbirliğiyle yakın bakalım mangalları
<:)))




Bu aktivite esnasında, bir erkeğin gerçek mutfak hünerine tanıklık ederiz.  

Bir erkek, mangal başına geçmek için gönüllü olduğunda, aşağıda detaylandırılan bir seri olay yaşanır:


ERKEK 

1. Erkek mangalı ve mangal kömürünü  bulunduğu depodan çıkartır.

2.Aşağıda yazılan 2., 3. ve 4. maddeleri yapan erkekler de var hakkını yemeyelim şimdi. 


KADIN 

2. Kadın bakkala gider.

3. Kadın kasaba gider.

4. Kadın fırına gider.



5. Muhtemelen bir önceki mangal partisinden  kirli kalan 


ızgarayı kadın temizler.


6. Kadın salatayı ve sebzeleri hazırlar.

7. Kadın pişirilecek etleri hazırlar.

8. Kadın, etleri bir tepsi üzerine, gerekli malzemeler, baharatlar, vs ile dizer.

9. Kadın temiz ızgarayı ve hazırladığı tepsiyi, mangalın başında elinde birasıyla dikilen adama getirir.

10. Adam etleri ızgaranın üzerine yerleştirir.

11. Kadın içeri geçip, masayı hazırlar.

12. Kadın sebzelerin pişmesini kontrol eder.

13. Kadın tatlıyı hazırlar.

14. Kadın tekrar dışarı çıkar ve kocasına etin yanmakta olduğunu haber verir.

15. Adam çok pişmiş eti ızgaradan alır ve kadına verir.

16. Kadın tabakları çıkartır, masaya dizer.

17. Adam içkileri doldurur.

18. Kadın masayı toplar, kahve hazırlamaya gider.

19. Kadın kahve ve tatlı ikram eder.

20. Yemekten sonra, kadın masayı toplar.

21. Kadın gider bulaşıkları yıkar, mutfağı toparlar.


22. Adam mangalı olduğu yerde bırakır, çünkü içinde hala yanan kömürler vardır.

23. Adam karısına bugün mutfak işi yapmamaktan dolayı mutlu olup olmadığını sorar.????

24. Karısının şaşkın bakışları karşısında, kadınları mutlu etmenin imkansız olduğu kararına varır.


Afiyet olsun........ şu bol bulutlu ve biraz sonra yağacağım ona göre der gibi olan  havada canım nasılda mangal çekti..........sınıf sınıf........



Lori canın bir şey istiyor mu? Met'e duyurulur....

İyi ki binlerce km uzaktasınız  yoksa kovalandığım andı........


Hadi bayyyyyyyyyyyy......................................................








Bu mailin kimden geldiğini hatırlamıyorum. 
Kaydettiklerimin arasından buldum.....






Güzel güneşli, ılık rüzgarlı, mümkünse deniz kıyısında bir mangal keyfi diliyorum hepinize......



<:))

25 Haziran 2010 Cuma

BİR AY YOKUM .......



Tatile çıkacağımdan bir ay buralarda olmayacağım.








Acaba.....rica etsem,








Ben yokken çiçekleri mi sular mısınız?










Sabah ya da akşam bir kez su vermeniz yeterli....malum havalar sıcak.....yoksa iki günde bir su verin derdim.....





































Ay çokkk teşekkür ederim. 


Çok kibarsınız......










Hadi bayyyyyyyyyyyy   bir ay sonra görüşürüz.






<:))




Resmi  büyütüp de bakınız.

24 Haziran 2010 Perşembe

MUSTAFA AMCA VE EŞEĞİ YÜKSEL








Müthiş bir aydındı Mustafa Güzelgöz, 2005 yılında onu kaybettik. 


Fakir Baykurt'un yazdığı da dahil 5-6 kitap yazıldı hakkında ve yaptıkları bir efsane oldu..


Yıl 1943. Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir. 
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.

23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.

O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen var.

O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İare Sandığı” yazar.(
iare = ödünç verme)

Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar. Kütüphaneye de bir yazı asar: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.” Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.

Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer’e mektup yazar: “Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.

Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder.
Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.

Girişimcilik ne biliyor musun?
Bulunduğun yere yenilik katmalısın.
Mutlaka adım atmalısın.
Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş.
İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.

Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.


Bu maili  bana  x-komşum Belma Çalışkan gönderdi. Bende sizlerle paylaştım. Belki duymayan, görmeyen ya da daha önce Mustafa Amcayı ve eşeği Yüksel'iokumayan vardır diye. 




Ürgüp'e yolunuz düşerse Mustafa Amcayı birde onun çocukları ve torunlarından dinleyin.....


Esen kalın

<:))