DÜNYAMA RENK KATANLAR

13 Şubat 2010 Cumartesi

KUMA


 
Mahmûre Hanım kapıdan çıkarken yeniden pimpiriklendi. Ayakkabılarını bile giymişken kapıdan döndü, tekrar Içeri girdi; Pencereleri iyi kapatıp kapatmadığını Gözden geçirdi, sonra ütünün prizine baktı. Hava gazı vanasını kontrol etti, banyo musluklarına Baktı. En son olarak da mücevherlerini sakladığı yere Doğru kaçamak bir bakış attı. Herşey yerli yerinde ve normal görünüyordu. Kapıyı çekti, aşağıdan yukarıya doğru üç sıralanmış Yale kilidi ayrı teker teker sonuna kadar kilitledi.Annesinin öğrettiği duayı okudu, sağına soluna üfledi.
 
Manavın önünden geçerken dikkatini tezgâhtaki incir çekti. Gün misafirliğine giderken incir götürmesi doğru olmazdı ama bu incir de kaçırılacak gibi görünmüyordu. 1,5 kilo kadar elleriyle seçip kese kağıdına itina ile yerleştirdi ve manav Muzaffer'in buzdolabına koydurdu. Parasını peşin verdi. Gün'den dönüşte alacaktı.
 
Dolmuş durağında sıra vardı fakat fazla beklemedi. Yirmi dakika sonra gün oturması yapılan eve ulaşmıştı bile. Her zamanki gibi Alman usûlüyle civardaki dönerciden adam başına bir porsiyon döner, salata ve ayran ısmarladılar; ev sahibi Cavidan hanım kakaolu kek Yapmıştı. Yediler, içtiler, konken oynadılar, biraz da -Allah affetsin! - dedikodu yaptılar.

Yapmasalar olmazdı; dayanılır gibi değildi. Falan Müteahhit  hanımının üzerine ikinci hanım almış. Hanım  kocasıyla kavga etmişti. Bütün mahalle şahitti. Rezalet olmuştu. Bu erkeklere güven olmuyordu; biraz eli para tutan hemen evini, arabasını, hanımını yedeklemeye bakıyordu. Dikkatli olmak lazımdı ...
 
-Bir imam nikahı kıyınca hemen ikinciyi alabilirim sanıyorlar, diye öfkeyle homurdandılar. Sonra her biri teker teker kendi eşlerinin ne kadar halim selim, ne kadar uyumlu, ne kadar sevecen ve şefkat dolu, ne kadar kendilerine bağlı ve itaatkâr olduğunu hatırlayıp rahatladılar.Bu hususta konuşma arzularını, "Ayol!  Nazar değer" endişesiyle bastırıp, filancaların sünnet düğününde takılan takılar, falan dizide falanca karakterin aslında nasıl bir insan olduğu gibi konulardan bahsettiler. ...
 
Derken Mahmûre'nin içine kor gibi bir şey düştü.  Bir fikir, bir endişe, bir şey... Balkon kapısını kapattığından emindi; peki balkona açılan pencereyi de kapatmış mıydı? O pencere açık kalmışsa, kapıyı kapatmanın bir anlamı kalmayacaktı çünkü. Ev dördüncü kattaydı ama olsun; şimdiki hırsızlar "çıta maymunu" gibi evlerin yüzünü tırmanabiliyorlarmış ..

Saatine baktı, henüz erkendi fakat bir mazeret uydurup çantasını kavradı. Herkesle alelacele teker teker öpüşüp gün parasını da teslim ettikten sonra sokağa çıktı. Geçen ilk taksiyi çevirdi, o telaş ile manavın önünden geçerken tarttırdığı incirleri almayı bile unuttu; halbuki incirler dolapta buz gibi, kütür kütür olmuşlardı. Eve yaklaşırken apartmanı dışarıdan gözüyle kontrolden geçirdi. Sıra dışı bir şey görünmüyordu.
Kapıyı açarken "Bizim Bey erkenden mi geldi acaba?" diye bir hisse kapıldı. Çünkü giderken üç defa çevirdiği kilitler, şimdi bir çevirmede açılıvermişti. "Hayırdır inşallah" dedi içinden içeri girdi, ayakkabısını çıkarırken salonda namaza duran karaltıyı fark etti birden ..

Korkmak aklına bile gelmedi, sadece merak, dehşetli bir merak içindeydi.

Daha önce görmüşlüğü yoktu; esmerce, başı namaz örtüsüyle örtülü orta yaşlı bir hanım, herhalde seccadelerin yerini bilmediği için halının üstüne duruvermiş kıbleyi de tam tutturamamış. Kimdir bu yahu, kocasının köydeki akrabalarından biri mi, kızının tanıdıklarından mı, eski temizlikçilerden biri olmasın?

Evde başka kimse var mı diye öteki odaları hızla dolanır; kimse yok. Yüreği kalkıyor; yumruk gibi bir şey mide boşluğundan göğsüne doğru yükselip tıkıyor sanki orayı. 

Namaz kılan kadın ise neredeyse tadil-i erkânın*  bütün hususlarına riayet ederek ağır ağır namazını kılmakta.

Acaba bir çay mı koysam diye geçiyor içinden; biraz sonra selam verecek nasıl olsa ... Selam veriyor; önce sağa sonra sola. Sonra iki elini açıp kısa bir dua ediyor, elini yüzüne sürüyor. Göz göze geliyorlar.

-Allah kabul etsin; hoş geldiniz, kusura bakmayın tanıyamadım sizi?

Namaz kılan kadın mahçup bir tavır takınıyor,
-"Bilmem ki nasıl söylesem"  
-Ben sizin bilginiz var zannediyordum; bana öyle söylemişti çünkü. Haberiniz olmadıgını bilsem önceden telefon ederdim. Hani yarın gelir yerleşirsin deyince, ben de sizin bilginiz vardır diye ...

-Kimsiniz ayol, neden bahsediyorsunuz siz, içeriye nasıl girdiniz sahi?

-Anahtarı o verdi, sizin haberiniz olduğunu söyledi; ben kendisiyle konuştum, durumu izah ettim, rızasını aldım diye anlattı bana. Yoksa gelir miydim böyle. Çok özür dilerim, ben ..

-Kim verdi anahtarı, kimden bahsediyorsunuz?

-Necmettin, yani Necmettin Bey ..

-Necmettin mi; anahtar mı verdi? Bana bir şey söylemedi ama; ne demek istiyorsun sen kadın?

-Necmettin Bey, bana üç ay evvel nikah kıydı ; beraber yaşıyoruz, bildiğinizi sanıyordum; düğün de eve taşınabileceğimi söylemişti. Birkaç parça eşyamı Aalıp geldim ben de, işte görüyorsunuz ...

Kadın artık dinleyemedi, kalbi de ritmini şaşırmıştı zaten. Sakince koltuğa oturdu, elini başına dayadı, adeta fısıldar gibi bir sesle

-Şimdi pılınızı pırtınızı toplayıp buradan gidin, diye konuştu, "Gözümün önünden kaybolun; benim bir şeyden haberim yok. Necmettin denilecek adam bana bundan bahsetmedi. Şimdi buradan gidin ve bilin ki, benim cenazem çıkmadan siz bu evden bir daha içeriye adım atamazsınız. Necmettin olacak alçağa gelince, ona da bir
çift lâfım var ama şimdi siz bir an evvel çıkın evimden lütfen, hatta hemen, hemen ... "

Ev sahibesinin sinir krizine girdiğini gören kadıncağız, hemen kapı dibindeki irice bohçasını sağlamca bağladı; vestiyerin önündeki ayakkabısını giyip usulca kapıyı çekti. Yarım dakika sonra apartman Kapısından çıkıp köşeyi dönerek gözden kaybolup gitti. 

Kadıncağız öylece kalakaldı koltukta. Daha sonra cep telefonundan kocası Necmettin'i aramayı akıl etti........



 
Akşam üzeri karakolda, hırsızlık için girdigi evlerde yakalanacağını anlayınca namaza durup daha sonra "Kuma" rolü oynayan kadın hırsıza dair Öteki Hikâyeleri de dinlediler......

__^.^__^.^__^.^__^.^__^.^__^.^__^.^__^.^__

Sizde tedbirinizi alın kuma masalına inanmayın.

Sokak kapınızdan içeriye doğru bir su girdiğinde de kapımızı hemen açmayın. Kapınızın bir miktar açılmasına izin veren kilitlerden varsa onu takıp öyle kapıyı açın bakın neler oluyor. Yoksa lütfen o kilidi  taktırın.   Kapının gözetleme deliğinden bakın kapı önünde kim veya kimler var.....Kapınızı öyle açın.

Kapınıza gelip yiyecek ve içecek satanlardan alışveriş yapmayın. Hatta satıcılara kapınızı bile açmayın.

Takılarınız varsa lütfen onları banka kasasında tutun. Hemen hemen birçok bankada kişilerin hizmetine sunulan üç boy kasa vardır. En küçük kasaların kirası da yıllık 200 TL civarındadır.  Bu rakamı netten bir özel bankanın sitesinden aldım. 

Lütfen Dikkat!...

Türlü çeşitli hırsızlık olayları oluyor.
Hiç bir şey canınızdan kıymetli değil. Kendinize dikkat edin.


Bu mail Sevinç Uygan'dan.


Mutlu kalın

<:))

* Tadil-i Erkan; namazda rükûnları düzgün yapmak anlamındadır.

2 yorum:

haykırış dedi ki...

Okurken tüylerim diken diken oldu acaba gerçek mi diyerek bu nasıl bir cüret hemde nikah kıydırdığını söylerek, sakin sakin o namazı kılması yokmu offf dellendim şimdi vallahi ve sonunu okuyunca rahatladım evet hırsızlık maalesef türlü şekillerde icraatı sergilenen hırsızlık olayları değilmidir ki insanların biribirlerine olan güvenin sarsılsılmasına..
Çok farklı bir ortamdayız Allah kötülüklerden korusun insanlığı.
Güzel paylaşımdı elinize sağlık.
Saygılarımla

MAYRI dedi ki...

Sayın Haykırış
Bende ilk başta gerçek olarak algıladım. Hırsızlık olunca bir nebze olsun ferahladım. Ancak gerçekse iyi ki kadına bir kötülük yapmamış.
Zaman kötü. İnsan kime güveneceğini şaşırıyor.
İyi pazarlar.
Sevgi ve saygılar.
<:))